Bir
müslümanın, hayatın bütünlüğü içinde, Kur’an-ı Hakimle farklı iletişim
şekilleri olabilir. Bazen, sadece eline alıp sahifelerine dokunması, yüzüne-gözüne
sürmesi gözünü, gönlünü aydınlatabilir. Evinin en görkemli köşesini Kur’an-ı
Kerime ayırarak – bayrak gibi - Ona olan
ihtiramını ifade edip, onun gölgesine sığınabilir. Ramazan ayında ve diğer
zamanlarda hatim niyeti ile okumakla, onunla rabıtayı sürekli kılabilir. Cenaze
merasimlerinde aşr-i şerifler okuyarak acılı ruhunu teskin edebilir. Kur’an-ı
Kerimle irtibatı sağlayan her eylem faydadan hali değildir. Kesinlikle bir
faydası, bir hayrı, bir sevabı vardır.
Duygusal
bağlılığın sürekliliğini sağlar. Onunla birlikteliğin sürekliliği, Allah’ın
(c.c ) sürekli hatırlanıp, emirlerine uyma, nehiylerinden kaçınma duyarlılığını
arttırır. Peygamberin (S.A.V.) hatırlanıp, sünnetine tabi olma bilincinin
uyandırılmasını gerçekleştirir.
Kaçınılması
gereken husus Kur’an-ı Kerimle irtibatı tek boyuta indirgememek. Onu, sadece
evin başköşesine asıp bir daha dönüp bakmamadır sakıncalı olan. Onu, sadece
cenaze merasimlerinde ve mezarlıklarda okumaktır, doğru olmayan. Ya da
ramazandan ramazana hatırlayıp sonra unutmaktır, yapılmaması geren.
Bir insanın, Kur’an-ı Kerim’i anlamak için okuması
ise, Onunla iletişiminin zirvesidir. Çünkü, Kur’an-ı Hakim insanın yaşamını
anlamlandırmak için indirilmiştir. Yaratılışın, yaşamın, ölümün anlamını
öğretmek için indirilmiştir. İnsana, Allah’ı (c.c.) tanıtmak ve nasıl iletişim
kuracağını öğretmek için indirilmiştir. Diğer inanlar ve varlıklara nasıl davranması
gerektiğini öğretmek için indirilmiştir. Kısacası, insanın dünya hayatında
ihtiyaç duyacağı tüm bilgileri öğretmek için indirilmiştir.
Peki,
Kur’an-ı Kerim bu hedefleri nasıl gerçekleştirebilir? İnsan ihtiyaç duyduğu tüm
bilgileri nasıl öğrenip uygulamaya dökebilir?
Elbette
Kur’an-ı Kerimin insanlar tarafından okunması ile. Anlayarak, öğrenerek
okunması ile gerçekleşebilir. Kur’an-ı Kerimin dilini bilenlerin orijinal dili
ile orijinal dilini bilmeyenlerin kendi dillerine çevirilerini okuması ile
gerçekleşebilir.

Meal okumak, farkında olsun veya olmasın insanı etkiler.
Tesiri altına alır. Aklı, kalbi, ruhu, tüm manevi cihazlarını olumlu yönde
harekete geçirir. Her okuyucu kendi bireysel dünyasına göre ondan pay alır. İlgi
ve alakanın sürekliliği oranında, her okuyuşta alınan pay artar.
Kur’an-ı Kerim okumaların daha etkili ve
verimli olması için, Kur’an-ı Kerimi tanımak, bazı özelliklerine dikkat etmek
gerekir.
Kur’an-ı Kerimin hakkı ile anlaşılması
içinde tanınmasına ihtiyaç var. Kur’an-ı Kerimin kendine has özellikleri ne
kadar iyi bilinirse o kadar doğru anlaşılır. Bu özellikler göz önünde alınmadan
okunduğunda yanlış anlaşılma, yanlış uygulama ihtimali olabilir. Yanlış anlama
örnekleri ve sonuçları maalesef geçmişte görülmüş günümüzde de görülmekte.
Farklı
hedefleri gerçekleştirmek için farklı okuma usulleri, araştırma usulleri
izlenebilir.
Kur’an-ı
Kerimi okumaya yeni başlayanlar hızlı okuma usulünü izleyebilir. Bu usulde önemli olan, Kur’an-ı Kerimi kuş
bakışı görebilmektir. Onu ana hatları ile tanımaktır. Bu hedefe ulaşmak için,
Kur’an-ı Kerim Fatiha Suresinden, Nas Suresine kadar hızlıca, birkaç kez
okunur.
Daha sonra
merak edilen konular tefsir kitapları yardımı ile daha ayrıntılı incelenerek,
anlayarak okuma usulü izlenebilir.
Bir sonraki
aşama Kur’an-ı Kerimin konularını ve bu konuların diğer konular ile alakalarını
araştırma, inceleme, araştırma usulüdür. Eskilerin ifadesi ile tema tefsiri
yapmaya çalışacağız.
Biz kitabımızda bu usulü izleyeceğiz. Kur’an-ı
Kerimde bir konunun nasıl araştırılması gerektiğinde değineceğiz. Herhangi bir
konunun doğru anlaşılması için gerekli asgari araştırma nasıl olmalıdır?
Araştırmanın hem usulünü belirlemeye hem de bu usule paralel olarak bir konunun
uygulamalı araştırmasını yapmaya gayret edeceğiz.
Bediüzzaman ( R. Aleyh ) Kur’an- ı
Kerimi bir paragrafta şöyle tanımlar:”… ve nev-i beşerin hikmet-i hakikiyesi,
ve insaniyeti saadete sevk eden hakiki mürşidi ve hadisi, ve insanlara hem bir
kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı
ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı
fikir, hem insanın bütün hacat-ı maneviyesine merci olacak çok kitapları
tazammun eden tek, cami bir kitab-ı mukaddes …” [2]
Evet,
Kur’an- ı Kerim birçok kitabı içeren, bir tek kitaptır. Ancak biz Onu elimize
aldığımızda yukarda sayılan başlıklara ayrılmış bir kitap şeklinde göremeyiz.
Onun kendine has farklı bir dizilişi vardır. Aynı temalı ayetleri de bir arada,
bir surede bulamayız. Farklı temalar farklı surelerde ele alınır. Aynı şey
kıssalar için de söylenebilir. Bir peygamber kıssası bir surede kronolojik
şekilde baştan sona anlatılmaz. Konular, kıssalar dağınık olarak farklı
surelerde ve bulundukları surenin temasına uygun yönü ile ele alınır, o konuya
değinilir. Bakara Suresinin teması ne ise namaz, zekât, cihat, v.b. konularla
ilgili ayetler; Musa (a.s.) kıssası, Âdem (a.s.) kıssası v.b. kıssalar hep o
tema mihveri etrafında ele alınır. Aynı şey diğer sureler ve Kur’an-ı Hakim’deki
diğer her konu içinde geçerlidir. Kur’an-ı Kerimin bu özelliğine dikkat çekmek
için bazı âlimler :” Kur’an-ı Kerimde tekrar yoktur.” demiş.

Kur’an-ı Kerimin bir başka özelliği şöyle
ifade edilmiş :” …saatin saniye, dakika, saati sayan ve birbirinin nizamını
tekmil eden ne ise, Kur’an-ı Hakimin her bir cümledeki, hey’atındaki nazım, ve
kelimelerindeki nizam ve cümlelerinin birbirine karşı münasebetindeki intizamı
öyle bir tarzda …”[3]
“ … güya ekser ayat-ı Kur’aniyenin her
birisi, ekser ayatın her birisine bakar bir gözü ve nazır bir yüzü vardır...”[4]
Kur’an-ı Kerim harfleri, ayetleri,
sureleri ile canlı bir bütünlük oluşturur. Canlının hücreleri, sinirleri,
organları, sistemleri nasıl birbiri ile irtibatlı ise Kur’an-ı Kerimde öyledir.
Ayetler birbirinin yardımı ile bütünlük içinde kavranabilir. Ayetler ayetleri,
kelimeler kelimeleri tefsir eder açıklar.
Bu özellik dolayısıyla Kur’an-ı Kerimin bir
kelimesi diğer kelimelerle, bir ayeti diğer ayetlerle ve birbiri ile
irtibatları koparılmadan bütünlük içinde anlaşılmalıdır. Kur’an-ı Kerim bu
şekilde kendi kendini tefsir eder. Okuyucunun yapması gereken kuşatıcı bir
bakış açısı ile Kur’an’ı Kerimi algılamaya, görmeye çalışmasıdır.
Kur’an-ı Kerimin başka bir özelliği
felsefi bir kitap olmamasıdır. O felsefi bir üslupla yazılmamıştır. Önce
kavramlar üretilip, düşünceler bu kavramlar üzerinden açıklanmamıştır. Mesajlar
insana günlük konuşma dili ile iletilmiştir. Kavramsallaşma zaman içinde doğal
bir süreçle oluşmuştur. Kavramların içi zamanla doldurulmuştur. Gayb, insanın
iç dünyası, pskolojisi, sosyal kavramlar, inançla ilgili kavramlar, günlük
konuşma dili içeriğine yakın anlamlarla sunulmuştur. Arap dilinin bir özelliği
bu konuda epey olumlu katkı sağlamıştır. Bu nedenle birçok soyut konu adeta
somutlaştırılarak, tablolaştırılarak anlatılmıştır. Fısk, küfür, takva, sidret
ül- münteha, nifak kelimeleri v.b. İkiyüzlülük, inanmadığı halde inanmış gibi
davranma şeklinde kavramsallaştırılan nifak, farenin her hangi bir tehlike
anında kaçmak için iki çıkışı olan bir yuva, tünel yapması ile ilgili bir
kelimeden kavramsallaştırılmıştır. Takva kavramı, savaşçının, savaşta kendine
zarar verecek hamlelerden korunmak için kalkan v.b. şeylerin arkasına
sığınmasını ifade eden kelimeden kavramsallaştırılmıştır. Peygamber’in ( S.A.V.) miraçta ulaştığı son
nokta, çöle giren yolcuların rastladığı son ağaç bölgesinde bulunan, çölün son
ağaçlarını ifade için kullanılan sidre kelimesi ile karşılanmıştır.
Bu durum Kur’an-ı Hakimin yaşadığı dönemde
kolayca anlaşılmasına büyük katkı sağlamıştır. Birçok soyut mesele adeta bu
sayede somutlaştırılmıştır.
Kur’an-ı Kerimin bu özelliği dikkate
alınarak asr-ı saadetteki yalınlığı ile anlaşılmaya gayret edilmelidir. Tarih
içinde kelimler anlam genişlemesi, anlam daralması, anlam kayması, farklı ilim
dalları tarafından farklı kavramsallaştırma, meallerin verdiği manalar v.b.
nedenlerle farklı algılanabilmekte buda yanlış anlamalara neden olabilmektedir.
Maun Sure-i Kerimesindeki, musallin
kavramı gibi.
Kur’an-ı Kerimin bir özelliği de 23 yılda
peyderpey indirilmiş olmasıdır. Ümmetin ihtiyaçlarına, sorularına, sorunlarına,
Allah’ın onları yönlendirmesine bağlı olarak ayet ayet, sure sure nazil olmuş
ve nüzul süreci 23 yılda tamamlanmıştır. Bu Kur’an-ı Hakimin sindirilerek
anlaşılmasını, hükümlerinin, ibadetlerin tedriciliğini, doğal gelişme süreci
içinde mükemmelleşmesini ve toplumu geliştirmesini sağlamıştır. Tıpkı bir canlının,
bir bitkinin tohumdan fıtri olarak filizlenip, gelişip serpilmesi süreci ve son
haline ulaşarak kemale ermesi gibi, bir süreçle kemale ererek nüzul
tamamlanmıştır.

Kur’an-ı Kerimin bu özelliği, Kur’an- Hakimin hikmetle uygulanması, yaşama geçirilmesi aşamasında dikkatten asla kaçırılmaması gereken bir özelliktir. Önce Kur’an-ı Kerim doğru algılanmalı, sonrada doğru uygulanmalıdır. Kur’an-ı Kerimin doğru olan hükmünü, yanlış yerde ve toplumda uygulamaya kalkma, uygulamanın Kur’an-ı Kerimde bulunması nedeni ile doğruluğunu göstermez. Kur’an-ı Kerimin her hükmü her yerde uygulanmaz. Her toplumdaki uygulamalar, Kur’a-ı Kerimin nüzul surecine uygun olmalıdır. Günümüzde birçok İslam ülkesinin geçmişi ile bağının koparıldığı, farklı eğitim süreçlerinden sonra kökleri ile bağının koparıldığı, İslam’a yabancılaştırıldığı düşünülürse bu durumun dikkate alınmasının önemi ortaya çıkar.
Kur’an-ı Kerim anlaşılmaya çalışılırken bu
özellikler tevhidi bir hikmetle mezcedilerek bütünlük içinde ele alındığında
doğru anlama gerçekleşir. Yaşanan toplumla kurulacak paralellikle de doğru
uygulama gerçekleşir.
[1] Mustafa YILDIZ, SON MESAJ Kur’an-ı Kerim ve Gerekçeli
Türkçe Meali, Çıra Yayınları, İstabul,2013,10. baskı
[2] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, İşarat-ül İ’caz Fi Mezen
il-İcaz, Nesil Yay. İstanbul 1966, II. Cilt, sh. 1158
[3] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İstanbul
1966, I. Cilt, sh. 163
[4] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay.
İstanbul 1966, I. Cilt, sh. 164
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder